DSP Genel Başkanı Masum Türker, Türk Harb-İş Sendikası Genel Başkanı Bayram Bozal ve beraberindeki heyeti DSP Genel Merkezinde kabul etti. Masum Türker, görüşmede gazetecilerin Suriye saldırısına ve tezkereye yönelik olarak sorduğu sorular üzerine şu değerlendirmelerde bulundu:
Suriye ile ilişkileri 3 farklı noktada birbirinden ayrı değerlendirmek lazım.
Birincisi, daha ilk günden bu yana Hükümetin uyguladığı Suriye politikasının yanlış olduğunu ve bu politika sonrası bölgede ortaya çıkacak gelişmelerin, Türkiyeyi bölünme riskiyle karşı karşıya bırakacağını DSP olarak muhtelif zamanlarda gündeme getirdik.
Hükümetin bir başka ülkenin jandarmalığına soyunmaması gerektiğini söyledik. Çünkü önümüzde bir örnek vardı. 1980li yıllarda Saddam ABDnin jandarmalığına soyunmuştu, sonra olay ona döndü bumerang gibi ve kendi rejimi sarsıldı.
Irak savaşının başladığı günlerde Başbakan olan genel başkanımız Bülent Ecevite yapılan öneride, esas hedefin Irak değil, İran olduğunu söylemişlerdi. İranla böyle bir olayın, bütün bölgeyi değiştireceğini de kendileri açıklamışlardı. Bu nedenle Türkiyenin bu konuda çok dikkatli davranması gerekiyordu. Ama ne yazık ki Türkiye, Suriye politikasında, Dışişleri Bakanlığındaki yeni bir teorinin uygulanmasına kendini kaptırdı. Buna yeni Osmanlıcılık dediler. Bu yaklaşım, geçmişte Osmanlı İmparatorluğunun egemenliğinde kalmış olan bütün Arap ülkelerinin Türkiyeye karşı tavır alır hale gelmelerine neden olmuştur. Bu nedenle Suriye ile ilişkilerde ve dolaylı olarak da şu anda Irak Cumhuriyeti ile olan ilişkiler sonucunda Türkiyenin masadan karlı kalkması mümkün değil. Çünkü o kesimler yeni Osmanlıcılık diyorsa, bu yeni sömürgecilik diye anlaşılıyor. Yeni emperyalist yaklaşım diye anlaşılıyor ve bu konuda Türkiyeye olan bakışları tamamen değişmiş durumda. Kaldı ki Mısırdaki Müslüman Kardeşlere dayanılarak oluşturulan yeni yapı, Türkiyenin Suriye politikasını Mısırdan ayrı uygulamasına da imkan vermiyor.
İkincisi, Akçakalede olan olay. Bu olay dolayısıyla özellikle dış kaynaklı ajanslara dayanarak, bizim kendimizin şu anda Akçakalede bulunan gazetecilerimiz dahil olmak üzere etkisinde kaldıkları bir olay var, Efendim Türkiye tarafından bu top atışları daha evvel de oluyordu
Burada insafsızlık yapıldığını düşünüyorum. Türk halkının yanlış yönlendirildiğini düşünüyorum. Çünkü düne kadar Akçakalede bir top atışı yapıldığı ile ilgili tek bir kelimelik haber olmamıştır. Olsaydı zaten ilk etapta Suriye ayağa kalkardı, Niye beni topa tutuyorsun, niye bombalıyorsun? diye.
Türkiye kesiminden herhangi bir işlem yapılmamıştır. Ama Suriye politikası bakımından provokatif takvim olarak iki miladi gün var. Birinci milat, Türkiyenin Irak nedeniyle tezkeresini Meclise getireceği gün ve AKP kongresiydi. Bu ikisi de aynı döneme denk geldi dikkat edilirse, normal tezkere Irak için getirilirken birden bire bu top atışı alevlendi, 2 saat içinde Suriye tezkeresine dönüştü. Bu oluşumda yine Türkiyenin yanlış politikası sözkonusu ve şu anda Türkiyenin dış alemde karşılanma durumu da sözkonusu. O da nedir? 22 Haziranda düşürülen uçak. O uçak, bölgedeki bir Rus gemisinden fırlatılan yeni nesil füze ile düşürülmüştür. Buna rağmen Başbakanın, bizatihi başta kendisi olmak üzere yapılan bütün resmi açıklamalarında, önce Suriyenin yaptığı uçaksavar açıklaması esas alınarak, ayakkabılar, kasklar gösterildi. Ama sonradan çıkarılan şehitlerin cesetlerinde ayakkabıların da kaskın da olduğu gibi durduğu görüldü ve bu kayıtlar İngiltere, ABD, İsrail ve Rusyanın radarlarında mevcuttu. Ama Türkiyenin son yapılan açıklamalarında bile Füze Rus füzesidir demesine rağmen, Rus gemisinden atılmamış olmasını söylemesi ve bu füzenin belli olmasına rağmen Suriyeye karşı hiçbir duruş sergilenmemesi Türkiyenin yavaş yavaş bölgede zaafiyete düştüğünü göstermiştir.
Aslında bir misilleme yapılacaksa o füze düşürülür düşürülmez yapılmalıydı. Bunun yapılmaması yanlıştı.
Tezkere işine gelince, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ne kadar hata yaparsa yapsın, sonuçta onuru ve varlığı dünya kamuoyunda tartışma konusu olan ülke, bizim ülkemizdir.
Türkiye hepimizin. Yalnız AKPnin Türkiyesi değil. Türkiye, Türkiyede yaşayan Türkiye halkınındır görüşünden yola çıkarsak muhakkak Suriyeye karşı donanımlı olmamız gerekiyor. Kapalı oturumda dışarıda farklı konuşan bütün partilerin paralel konuşacaklarını düşünüyorum. Ama burada bir darboğaz var. Bu konu büyük bir olasılıkla içeride oylama yapılmadan ya da oylamada oylar sayılmadan geçecektir. Çünkü alınacak olan karar, nihai olan takvimde, Türkiyeyi Müslüman bir ülke ile savaş konumuna getirecektir.
Tezkere Irakla ilgili olduğunda, terörle mücadele bağlamında, bizim kendi haklarımızı korumak adına bir ülkeye girme hakkıdır, asker gönderme hakkıdır. Ama Suriye ile ilgili alınacak karar, Suriyenin bize karşı tutumundan dolayı tepki göstermeye veya yaptırım yapmaya yönelik olunca aslında bu bir savaş tezkeresidir ve şu anda herkes bilmelidir ki Hükümet saklasa bile Türkiye Cumhuriyeti Suriye ile savaş durumuna gelmiştir.
Ama bunun açıklanması, 6 Kasıma kadar uluslararası camiadan uzak tutulacaktır. 6 Kasım, ABDdeki başkanlık seçimi tarihidir ve ikinci milattır. Başkanın Obama olması ya da Mitt Romney olmasına göre Amerikanın duruşundaki şiddet derecesi değişecektir. Ama hangisi olursa olsun, iki tarafın da bu seçim dolayısıyla yapılan açıklamalarını incelediğimiz zaman ciddi bir şekilde Türkiyenin onlarla anlaşarak bunu gerçekleştireceği ortaya çıkıyor. Mitt Romney biraz daha açık davranmamızı bizim, muhaliflere daha seri silah vermemizi istiyor, Barack Obama şimdilik bu işi tam açıklamıyor. Ama sonuçta 6 Kasımdan itibaren ABD uluslararası camiada duruş sergileyecektir.
Türkiye şu anda iki önemli olaydan dolayı Akçakaleye gelene kadar edilgen davranmıştır. Uluslararası camianın bildiği uçağın füze ile düşürülmesi konusunda edilgen olmuştur. Afyondaki patlamanın ajan aracılığıyla olduğunu dünya alem biliyor. Ama Türkiye hala bunu Ajanların peşine düşüldü, şöyle yapıldı diye açıklamıyor.
Bütün bu gelişmeler olurken, maalesef medyada dünden beri NATO hızlı karar aldı deniyor. Ama NATOnun aldığı karar, iyi bakılırsa, NATO Anlaşmasının 4. Maddesine göredir. 4. Madde sadece kınamadır. Asıl NATOnun alması gereken karar 5. Maddeye göre olmalıdır. Türkiyeye yapılan saldırı NATOya yapılmıştır denilip bu saldırıya karşı savaş açılacaksa, bu saldırıya karşı tepki konulacaksa, bütün NATO ülkelerinin de birlikte karşı koymaları şeklinde olmalıdır.
Bu konuda NATO biraz çekingen davranacaktır. Türkiyeyi biraz daha girdaba sokacaktır. Çünkü NATOnun Türkiyeden bir talebi var ve bu talep gerçekleşmediği için bugün Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ yargılanıyor. O talep de Afganistana 5 bin savaşan asker gönderilmesi talebidir. Çünkü Türkiyenin Afganistanda orada sosyal hizmetler gören, arabulucu görev yapan, asayiş sağlayan değil, savaşan asker bulunduran ülke olarak bulunması istenmektedir ve bu istem 2008 yılından bu yana masadadır. Bu istem, bu konuda etkili olmaya çalışan AKPli Cüneyt Zapsunun parti yönetiminden ayrılma gerekçesidir. Bunlar birbiriyle bağlantılıdır. Vahit Erdemin bu talebi NATO Asamblesinde reddetmesi de Parlamentoya girmesini engellemiştir. Bütün bunları mütalaa ettiğiniz zaman bu tezkere aslında Türkiyenin bu bölgede yapılacak bir savaşın içinde yer almasına neden olacaktır.
NATO bunu açıkladığı anda aslında 3. Dünya Savaşı başlamış olacak. Niye? Çünkü bu konuda Rusya taraftır. Ama ABDnin bu konuda esas nihai amacı olan İran- ki dün aynı saatlerde İrana yönelik İsrailin de açıklaması olmuştur- bugün İranda da halk hareketi başlamıştır. Riyalin dövize karşı, kaybettiği değerden dolayı pahalılığı, halkın mevcut olan yönetime tepki göstermesine neden olmuştur.
Bütün bunları mütalaa ettiğimiz zaman, ulusal çıkarlarımız açısından, bu tezkerenin yanında durmalıyız. Türkiyenin güvenliği için Tezkere gereklidir. Ancak Tezkerede savaş yetkisini AKP Hükümeti tek başına kullanmamalıdır. Bu tezkerenin ardından çok hızlı bir şekilde bir Milli Mutabakat Hükümeti kurulmalıdır. Eğer bütün partileri kapsayan Milli Mutabakat hükümeti kurulmazsa AKP iktidarı bugüne kadar uyguladığı aynı yanlış politikayı yürütecektir ve küresel güçlerin istemi doğrultusunda olacaktır.
Sonuç ne olacak?
2003 yılında Condoleezza Riceın Washington Postta yazdığı makaledir. Bu bölgede Türkiyenin de dahil olduğu 22 ülkenin sınırları değişecektir. Türkiyenin masadan zararla kalkmaması için, kazanması için tezkerenin ardından hızlı bir şekilde, bir Milli Mutabakat Hükümetinin kurulması gerekir ve Dışişleri Bakanının muhakkak değiştirilmesi gerekir, verdiği angajmanlardan şu ana kadar bildiğimiz, yansımamış taahhütlerden dolayı Türkiye bir nebze olsun sıyrılmış olacaktır. Bakın bunlar olurken Türkiyenin Milli Savunma Bakanı ortada yok.