" itemprop="articleBody"> Gaza geldik; hem de ne gaz Üstelik bu gazın adı başka, bildiğimiz gazlardan değil, Doğal gaz değil, hava gazı değil, oto gaz değil, biber gazı değil, bakliyat gazı hiç değil. Bu gazın adı sosyal medya gazı --- Oturdun mu bilgisayarın başına, aldın mı eline cep telefonunu Bütün maharet parmaklarda; beyin ve parmaklar arasında gidip gelen moleküllerde Eğer beyinde, beyni taşıyan vücudun fıtratında, beyinden parmaklara ulaşan sinir yollarında Doğruluk yoksa vatanseverlik yoksa hainlik varsa, fırsatçılık varsa, iktidar hırsı varsa Ver gazı, ver sosyal medya gazını; gaz sancısı tutunca, tutan mı var seni --- Haziranın ilk günü üniversite birinci sınıf öğrencisi olan bizim büyük kız isyan ediyor. “Baba, tanklarla göstericilerin üzerinden geçmişler, yüzlerce ölü varmış Başbakan gerçek mermi kullanın emri vermiş. Vali, emniyet müdürü görevden alınmış, yüzlerce polis görevden istifa etmiş. Ulusal kanalların hepsi satın alınmış, hiçbiri doğru haber vermiyormuş. Olaylar duyulmasın diye birçok yerde internet bağlantısını kesmişler.” Bizim kız sakinleşti, ta ki iki gün sonra bu tür haberlerin yalan olduğu ortaya çıkınca. --- İlkokul ikinci sınıf öğrencisi olan bizim küçük kız ise endişeyle haberleri izliyor. Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor. Olaylardan oldukça rahatsız olduğu her halinden belli Ama nasıl tepki vereceğini bilmiyor. Sonra odasına gidiyor, bir müddet sonra geri geliyor. “Ben ilerde hiç kimseye oy vermeyeceğim, bunlar hep birbirleriyle kavga ediyorlar” diyor. Tepkisini ancak böyle ortaya koyabiliyor. --- Gezi parkı sebebiyle Trabzon’da da, üniversite ve şehrin değişik yerlerinde gösteriler vardı. Daha çok üniversite öğrencilerinin organize ettiği gösterilere vatandaşta kısmen destek verdi. Ama tablo diğer şehirlerin çoğundan farklı Bu yazının yazıldığı saatlere kadar, göstericilere müdahale yok, kavga yok, gürültü yok. Cop yok, taş yok, sopa yok, biber gazı hiç yok. Trabzon gibi bir kentte bu duyarlılık takdire şayan, ama bazıları için hüsran, Özellikle sosyal medya gazı sancısı tutanlar için hem de ne hüsran --- Ziya amca; yetmiş sekiz yaşında, Trabzon’un sayılı terzilerinden, kendisini neredeyse otuz yılı aşkın bir süredir tanıyorum. Tesadüfen, gösterilerin devam ettiği günlerde dükkânına uğradım. Kendisiyle sohbetlerimiz benim için her zaman hem çok zevkli hem de öğretici olmuştur. Ziya amca, süzgeçsiz çaylarımızı söyledikten sonra sordu. “Doktor Bey, bu gösterileri nasıl değerlendiriyorsun?” Bende kendi yorumumu söyledim, olayların birkaç ağaç meselesi olmadığını ifade ettim. --- Ziya amca beni dikkatle dinledikten sonra, kendi düşüncelerini anlatmaya başladı. “Bana bugünkü olaylar 1960 ihtilalini hatırlatıyor. Ben o zamanlar İstanbul’da Çamlıca’da askerdim. Komutan kendi odasını başkasına güvenmez, her zaman bana temizletirdi. O gün sabah yine komutanın odasını temizliyordum. Temizlik yaparken radyoyu açtım. Tam o vakitte Türkeş radyodan darbe bildirisini okuyordu. Ne olduğunu anlamaya çalıştım. Sonra nöbetçi komutanın odasında gittim. Komutan hala uyuyordu, kendisini uyandırdım. Komutanım radyodan bir şeyler duydum ama ne olduğunu anlamadım dedim. Komutan bir taraftan kıyafetlerini giyerken, bana da ne gibi şeyler diye sordu. Ben de “ihtilal gibi kelimeler” duydum diyince, gel peşimden dedi, birlikte koşarak nizamiyeden dışarı çıktık. Sokaklarda henüz kimse yoktu. Ama caddelerde birkaç askeri araç vardı. Komutan etrafına bakındı ve bana “bizimkiler idareye el koymuş” dedi.” --- Ziya amca anlatmaya devam etti. “Evlat dedi, o günlerde de ortalıkta birçok söylenti ve yalan haber vardı. Mesela bir tanesinde güya Menderes, Harp Okulu öğrencilerini ve subaylarını katletmiş. Onları kıyma makinesinden geçirip, boğazda balıklara yedirmiş. Ama bu ve buna benzer daha birçok haberin sonradan yalan olduğu ortaya çıktı. Bu yalan haberlerin amacı halkı galeyana getirmek, rahmetli Menderes’in idamına zemin hazırlamaktı. Hedeflerine de ulaştılar zaten. Şimdide aynı şeyi yapıyorlar, yalan haberler ortaya atarak halkı kışkırtıyorlar.” --- Ziya amca, anlattı, daha çok anlattı ve ben de zevkle dinledim. Konuşmasını tamamlayınca, ben “Ziya amca, Türkiye artık 1960’ların Türkiye’si değil. Aradan elli üç yıl geçti, ülkede çok şey değişti, darbeler dönemi çoktan bitti. Üstelik bu millet buna müsaade etmeyecek kadar da akıllandı,” dedim. Ama Ziya amca yinede, “bunlar her zaman böyle, halkın oyuyla iktidara gelemeyeceklerini anlayınca, hep aynı yola başvuruyorlar” diyerek sözlerini tamamladı. "İnşallah olaylar senin dediğin gibi sonlanır" demeyi de ihmal etmedi. Prof. Dr. Ersan Odacı 06.06.2013 eodaci@gmail.com