Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması için koyduğu AB şartı ile ilgili Prof. Dr. Ragıp Kutay Karaca, “Cumhurbaşkanının söylemini salt bir şekilde ’Siz bizi Avrupa’ya alın biz de İsveç’in üyeliği için onay verelim’ diye değerlendirmemek lazım. Fakat 2002-2007 arasındaki AB sürecinin tekrar canlandırılmak istendiğini söylemek mümkün” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’ne katılım öncesi, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde önünün açılması halinde İsveç’in NATO üyeliğini onaylayabileceğini söyledi. Erdoğan’ın bu açıklaması dünya basınında geniş yankı uyandırdı. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan İstanbul Aydın Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ragıp Kutay Karaca, talebin salt bir şekilde okunmaması gerektiğini, bu iki durumun birbirinden farklı olduğunu fakat 2002-2007 arasındaki AB sürecini tekrar canlandırılmak istendiğini söyledi.

“İki prosedür arasında farklılıklar var”
Prof. Dr. Ragıp Kutay Karaca, herkesin NATO üyelikleri konusunda talepleri olduğunu ifade ettiği açıklamasına şu şekilde devam etti:
"Örneğin ABD İsveç’in üyeliği konusunda bazı önemli senatörler, özellikle Menendez, F-16 satışının İsveç’in üyeliğine bağlı gibi bir pozisyona takıldılar. Sayın Cumhurbaşkanından ben bu açıklamayı dinlediğimde açıkçası işin söylem açısından Avrupa Birliği kısmı olması bende sürpriz oluşturdu. AB üyelik prosedürü ile İsveç’in NATO’ya üyelik prosedürü arasında biraz farklılıklar var. Yani biri daha kolay diğeri daha farklı bir prosedür. Çünkü AB içerisinde Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi gibi Türkiye’yi veto edecek 2 ülke var. Bu açıdan eğer iş Türkiye’nin AB üyeliği ile İsveç’in üyeliğini aynı noktaya koymaya kalırsa, İsveç NATO’ya üye olmayacak demektir. Ama şöyle bir şey var, seçim sonrasında bakanlar kurulu kurulduğunda örneğin ben de AKP’nin 2002 ile 2007 arasında özellikle AB nezdindeki ortak politikalarına tekrar dönülebileceği izlenimi uyanmıştı. Şimdi de belki bu politikaları canlandırmak, canlı tutabilmek ve Avrupa ile gerek ekonomik gerekse siyasi açıdan bir hareket kazandırmak için Cumhurbaşkanı bu söylemde bulunmuş olabilir. Keza Cumhurbaşkanı seçildiği zamanda Almanya’dan, Fransa’dan, İtalya’dan gelen açıklamalar Sayın Erdoğan ile doğrudan çalışmaya hazır olduklarını, daha önceki sert Erdoğan karşıtlığından daha yumuşak bir söylem kullandıklarını gösteriyor bize. Yani Cumhurbaşkanının söylemini salt bir şekilde ‘Siz bizi Avrupa’ya alın biz de İsveç’in üyeliği için onay verelim’ diye değerlendirmemek lazım. Çünkü eğer öyle değerlendirirsek İsveç hiçbir zaman NATO’ya giremeyecek anlamı taşır benim için."

“AB sürecinde Türkiye her zaman daha samimi”
Sürecin kabul görüp görmeyeceği ya da nasıl ilerleneceği konusunda da görüşlerini aktaran Prof. Dr. Karaca, "AB’nin Türkiye macerası veya Türkiye’nin AB macerasına bakarsanız Türkiye’nin duruşundaki ikilemlerle Avrupa’nın duruşundaki iklim arasında bir Everest kadar fark olduğunu görürsünüz. Mesela, Annan Planı’ndan sonra ’eğer Kıbrıs Türkleri evet derse uygulanan ambargoyu kaldıracağız’ denildi. Ne oldu, Kıbrıs Rum yönetimi ’hayır’ dedi ödüllendirildi, AB’ye üyeliği verildi. Aynı şekilde daha yakın zamanda Türkiye ile AB arasında göçmen iadesi anlaşması arasında Schengen vizesi ve serbest dolaşım gibi içerikler vardı. Şimdi Schengen vizesi alamıyorsun. Neredeyiz o zaman, kiminle karşı karşıyayız bu pozisyonda. Tamam, Türkiye tamamen AB için ekonomik, demokrasi ve diplomatik yaklaşımlar bakımından yüzde yüz istenilen gibi olmayabilir ama en azından Türkiye, AB ilişkisinde daha samimi olan Türkiye" diyerek sözlerini sonlandırdı.