Matbaa icat edilmeden önce toplumun kitap ihtiyacını karşılamak için bir ticari faaliyet olarak meydana gelen sahaflık, teknolojinin gelişmesiyle beraber kaybolmaya yüz tuttu. Yüzyıllarca ayakta kalmayı başaran sahaflık hakkında konuşan Beyazıt Sahaflar Çarşısı Dernek Başkanı Adil Sarumsak, internetten indirilen kitaplardan dert yandı.
Sahafların, Türkiye’de ilk örneğine 14 - 15. Yüzyıllarda Bursa’da ve Edirne’de rastlandı. Matbaanın keşf edilmediği zamanlarda toplumun kitap ihtiyacını karşılamak için bir ticari faaliyet olarak meydana gelen sahaflığın diğer esnaflarda olduğu gibi kendine özgü kuralları bulunuyordu. Semaniye Medreselerinin, Fatih Sultan Mehmet döneminde kurulmasıyla sahaflık mesleği İstanbul’da da yerini aldı. Matbaanın keşf edilmesiyle eski kıymetli günlerini kaybetmeye başlayan sahaflık, günümüzde teknolojisinin gelişmesiyle dijitale yenilmeye başladı. Bugün bir dernekle temsil edilen yazma ve matbu eserleri alıp satan meslek, eski canlılığını ve kendisine duyulan ilgiyi yitirdi. Yüzyıllarca devam eden sahaflığın dijitale evrilmesi daha geniş kitleye ulaşmasını sağlarken mesleğin geleneğini de kaybetmesine neden oldu. Eski kitapların meraklılarıyla buluştuğu mekanlardaki kültürel bekçiler olan sahaflar, teknolojinin sunduğu imkanlar nedeniyle kaybolmaya yüz tutarken günümüz koşullarında modern sahaflık dönemi başlamış oldu. Sahaflığı kitap doktorluğu olarak betimleyen Beyazıt Sahaflar Çarşısı Dernek Başkanı Adil Sarumsak, müşteriler geldiğinde önerdiği kitapları internetten indirmelerinden dert yandı.

“Sahaf eşittir kitap doktoru demektir”
Sahaflık mesleği ve geleneği hakkında bilgi veren 84 yaşındaki Beyazıt Sahaflar Çarşısı Dernek Başkanı Adil Sarumsak, “1955 yılında buraya geldim. Esnaf olarak, 1980 yılında beri buradayım. Buraya müşteri olarak bir kitap almaya gelmiştim. Bana bir dükkan sattılar. Sonra da buraya beni başkan yaptılar. O zamanda beri burada savaş veriyoruz. Sahaflığı ben şöyle özetleyeyim size. Bir dahiliye, cildiye, göz doktoru ne ise sahafta kitap doktorudur. Sahaf eşittir kitap doktoru demektir. Kitabın dilini bilen, yazarını tanıyan ve ilmini bilen ve müşteriye hizmet verebilen bir kitap bilgini demektir. Sahaf kelimesi günümüzde doğru telaffuz edilmiyor. Sahaf, sayfaların çoğulu demektir. Sahafların arasında en bilgin ve tecrübeli olan kişi sahaflar şeyhi olarak seçilirdi. Diğer sahaflar ona bağlı olarak çalışırlardı. Sahaflar şeyhi demek tarikat şeyhi demek değildir. Şeyh herhangi bir şeyin ya da mesleğin piri olan kişidir. Bu sahaflar şeyhinin yanında devamlı olarak her kitaptan bir nüsha bulunurdu. Böyle yaprak yaprak ciltlenmemiş haldeydi. Gelip bir kitap istediğiniz zaman ben kitabı hemen çıkarıyorum. Aynı zamanda sahaflar şeyhinin emrinde çalışan yaklaşık 300 hattat var. Yani yazı yazan kişiler. Bu 300 kişiye ben kitabı 10’ar 20’şer sayfa taksim ediyorum. Onlar onu yazıp getiriyorlar bana. Bende sahaflar şeyhi olarak müzehhibe veriyorum. Süslemeleri yapılıyor. Ciltçiye veriyoruz ve kitap meydana geliyor. Burada insanın aklına bir şey gelir. Bu kadar insan aynı yazıyı nasıl yazıyor? Hat sanatında 6 tane karakter var. Kitap hangi karakterde yazılmışsa o hattatlar hepsi o işinde ustadır aynı hatla yazarlar. Tabii matbaa keşf oldu. Tüfek keşf olunca mertlik bozuldu” dedi.

“Fatih Sultan Mehmet Kapalıçarşı’yı inşa ettirdiğinde oraya bir Sahaflar Sokağı yaptırmıştır”
Sahaflığın tarihi hakkında konuşan Sarumsak, “Sahaf dediğimiz zaman bugünkü anlamda orada burada sahaflar var deniyor. Sahaflar müessese olarak ilk defa Kurtuba’da kurulmuştur. Sonra ikinci yeri Bağdat, üçüncü yeri Osmangazi zamanında Bursa’dır. Bursa’dan Edirne’ye, Edirne’den İstanbul’a geçmiştir. İstanbul’da da 3 yerde vardır. Fatih, Eyüpsultan ve Ayasofya. Fatih Sultan Mehmet, Kapalıçarşı’yı inşa ettirdiğinde oraya bir Sahaflar Sokağı yaptırmıştır. Evliya Çelebi o sokağı şöyle tarif etmiştir; Burada 50 dükkan var. 300’e yakın da çalışanı bulunuyor. Bunların devlet protokolündeki resmi yeri, vezir-i azam yani başbakandan sonradır. O kadar önemlidirler. Kapalıçarşı’daki Sahaflar, 1894’e kadar orada devam etti. 1894’ten sonraki depremle birlikte yavaş yavaş bugünkü Beyazıt Sahaflar Çarşı’sının olduğu yere taşınmaya başladılar. Burada eskiden Hakkaklar Çarşısı vardı. Eskiden imza bilmeyenler mühürle imza atarlardı. Mühürlerin kazıldığı ve yapıldığı yer burasıydı. Vatandaşların gelmesiyle burası Sahaflar Çarşısı oldu” ifadelerini kullandı.

“Ben o kadar kitabı ne yapayım internetten indirdim”
Sahafların teknolojiye nasıl yenildiğini yaşadığı bir olay ile anlatan Adil Sarumsak, “Sahaf dediğiniz zaman bir kitap eline geçtiğinde bunun yazarını, çizerini ve içini bilir. Kitap almaya gelen bir müşteri ben herhangi bir konuda kitap okumak istiyorum bana ne tavsiye edersiniz dediğinde kitabı tanıması gerekiyor. Dolayısıyla bu sahaflık bir ihtisas işidir. Bir gün yaklaşık 40 yaşlarında bir hoca geldi. Ben Arapça dili üzerine yüksek lisans yapıyorum dedi. Geniş Arapça sözlüğe ihtiyacı olduğunu söyledi. Bende de 5 takım Lisanü’l - Arab var. Bir de Cevheretül Arapça sözlükler var. Biri 15, biri 20 cilt. Kafamın içinden hemen bir şimşek çaktı. 10-15 senedir şu kitaplar duruyor. Bir okuyanı çıkmamıştı. Ya Rabbi şükür dedim. Şimdi birisi geldi. Bu benim kafamdan geçendi. Hocam madem o kadar yüksek bir şey arıyorsunuz ben de bunlar var dedim. Ne dedi bana biliyor musunuz? Ben o kadar kitabı ne yapayım internetten indirdim diye cevap verdi. 35 cilt kitabı internetten indirmiş. İşte dijitalin hali. Halimizi düşünün şimdi. Müşteri eskiden kitap listesiyle gelirdi. Şimdi telefonla geliyor, her taraftan araştırmış, bakmış nerede ne kadar diye buraya da daha ucuza almak için geliyor. Dijital bizim canımızı okudu” şeklinde konuştu.