Her şeyin iyi bir yanı vardır
Son günlerdeki yolsuzluk savaşları ve yargı-yürütme-sivil toplum
kargaşalarını hep birlikte izliyoruz. Çoğumuz ne olduğunu dahi tam
anlayamıyoruz. İşlerin arka planında neler olduğuna tam olarak kani olamadığımız
için, çoğumuz en kolayına kaçıyor, yakın çevremizin tepkilerini iktibas ediyor
ve bir tarafı seçmek zorunda kalıyoruz. Arkadaşlar birbirlerine küser hale
geldi; yeni sosyal medya mecralarında savaşlar kıran kırana sürüyor. Herkes
karşısındakini yalancılıkla, hainlikle, cahillikle ve daha bir sürü ithamla
susturma gayretinde. Kısacası tatsız bir durum var ortada.
Vicdanı ve bu memlekete inancı sönmemiş olan herkes bu durumdan
rahatsız. Bu ülkenin en büyük sivil toplum yapılanmalarından birisi olan
Fethullah Gülen cemaati ile iktidardaki Ak Parti arasında artık son derece
açıktan ve aşikar bir çekişme var. Bu anlaşmazlığın kökenleri 2-3 yıllık bir
geçmişe dayanıyor aslında. Fakat nedenleri ortaya konarak tedavi edilebilecek
bir durum olma vasfını çoktan aştı bu olan bitenler...
Peki bu olan bitenin bizim için hiç mi hayırlı bir tarafı yok? Ben de
uzun süredir bu durumun rahatsızlığını çekerken, dostlarımla yaptığım sohbetler
neticesinde artık işin hayırlı kısımlarına bakmaya başladım. Ve sandığımdan
daha fazla şey gördüğümü zannediyorum. Bir kısmını sizinle paylaşayım.
Eski Türkiyeden Yeni Türkiyeye
Ülkemiz hızla değişiyor. Henüz 10-15 yıl önce gerek siyasi, gerek
uluslararası, gerekse günlük alanda kullanılan kavramlar ve ilkeler hızla değişmekte.
Artık her yapıp ettiği dünya tarafından dikkatle izlenen bir Türkiye var. Bunda
iktidar partisinin de, dünyanın her yerinde faaliyet gösteren cemaatin de büyük
payı var elbette. Fakat bu hızlı değişime ayak uydurmakta, bizzat bu değişimin
mimarları yetersiz kalıyor. Dün bu değişimi başlatan tarz-ı siyaset ve
söylemler bile bu gün demode hale gelmeye başladı. Bu gün yaşadığımız
tartışmaları, bambaşka bir hale evrilen, dünyaya ilham ve örnek teşkil edecek
bir ülkenin doğum sancıları olarak görüyorum ben. Şimdiye kadar dipten ve
sessizce gerçekleşen, müzmin muhaliflerin hesap döner sap döner diye eski
günlere dönmeyi sabır (ve aslında çaresizlik) içinde bekledikleri bir dönemde
geri dönülmez şekilde temel zihniyetleri alt üst eden bir değişim dalgasını hep
birlikte yaşadık. Bu gün yaşanan tartışmalar, o değişimin sonuçlarını
devşirecek kadroların oluşmasına, fikirlerin filizlenmesine, yanlışların
anlaşılıp doğruların tespit edilmesine yarayacak inşallah.
Hürriyetin tadı
Daha 10 yıl evvel bu memlekette neye inandığınızı, nereye mensup
olduğunuzu, netameli konularda ne düşündüğünüzü ulu orta söylemeniz bile mümkün
değildi. Örneğin Cemaat gibi netameli bir mevzu hakkında konuşmaya başlamadan
evvel, adeta besmele çeker gibi ben cemaat mensubu değilim ama demek
zorundaydınız. Aynısı, mesela İslamcı iktidar partisi lehine bir şey
söylemeye niyet ettiğinizde de mecburen dilinize dolamak zorunda olduğunuz
kalıplarda kendini göstermek zorundaydı. Bu gün ise bakıyorsunuz, kimse
tarafını açık etmekten çekinmiyor. Mensubiyeti ifşa hakkı, artık gayet rahatça
tecrübe edilebiliyor. Kimsenin bir çekincesi kalmamış gibi ve sanıyorum bu
tartışmalar devam ettikçe, insanlar daha önce hiç yapamadıkları şekilde,
kanaatlerini çok daha rahatlıkla açıklayabilme şans ve tecrübesini
yakalayacaklar. Batılı ülkelerin uzun savaş ve kavgalar sonucunda edindikleri
hürriyetleri belki de böyle nispeten kuru gürültülü anlaşmazlıklarla, hem de
oldukça kısa bir zamanda elde etme şansına sahip olacağız. işin en güzel
yanlarından birisi bence budur.
Temizlik imandandır
Başarılı siyasi ve sosyal oluşumlar, kaçınılmaz olarak hızla büyüyor ve
güçleniyor. Ak Parti de Cemaat de geçtiğimiz yıllardaki aktif icraatları ve
alternatifsiz olarak artan etki alanları itibariyle bir çok insan için çekim
merkezi haline geldi. Bu gün birbiri ile kavga eden iki odağın da temelinde
belli bir dava var. Fakat bu dava, kemiyetin (sayıca çokluğun) artmasıyla
keyfiyet (nitelik) yitirmeye de mahkum hale geliyor. Ehil olmayan, ana davadan
bihaber bir çok insan, gittikçe daha merkezi halkalarda söz ve güç sahibi
olmaya başlıyor. Böyle tartışmalar ve anlaşmazlıklar, bu odaklara sonradan
eklemlenen ve aslında temel dert ile pek bir derdi olmayan insanların ortaya
koydukları hantallık ve tıkanıklıkları açmak için de iyi bir fırsattır.
Nitekim, hem cemaatte, hem de iktidar partisinde görülen dalgalanmalar,
tereddütler, istifalar ve görüş ayrılıkları, neticede temel bir sadeleşmeye,
öze dönmeye ve esas işini hatırlamaya vesile olacaktır; ve oluyor da
Frensiz iktidara sivil fren
Bu ülkenin çarpık darbeler tarihinden dolayı sivil sözü bizde hep asker
olmayan anlamına geldi. Fakat dünya çapında sivil (civil) olmak, devlet
görevinde olmamak, devletten maaş almamak anlamındadır. Evet, demokrasilerde
iktidarları sivil halk belirler; fakat iktidar mensubu insanlar devlet adamı
olduktan sonra artık sivil değildirler. O yüzden, devlet kademeleri dışındaki
örgütlenmeleri sivil toplum olarak anıyoruz. Türkiye demokrasisinin en az on
yıllık bir sorunu daha var: Muhalefetsizlik. Siyasi iktidar, iktidardaki 11.
yılını devirmesine rağmen, siyasi alanda halen rakipsiz. Muhalefet diye ortaya
çıkan parti ve siyasi yapılar ancak belli kriz anlarında leş kargası rolüne
bürünerek kargaşadan nemalanmak dışında bir kabiliyete sahip görünmüyorlar.
Bu kadar uzun sürede mutlak iktidar olmanın dezavantajlarını iyi takdir
etmek gerekir. Ak Parti, böylesine bir siyasi boşluk ortamında bile şu yahut bu
derecede siyasi çizgisini koruyabilmesi adına gerçekten başarılı sayılabilir. Fakat
muhalefetsizlik, aynı zamanda ciddi bir atalet sebebidir. Dolayısıyla, her ne
kadar arzu edilmeyen bir tablo olsa da, son olaylarda ortaya çıkan ve toplumun
belli bir kesimini kapsayan etkin sivil muhalefet, gerekçesi ne olursa olsun,
iktidar kanadında bir dirilmeye ve ayılmaya da vesile olacaktır. Tabii iktidar
partisi ve başbakan, eski Türkiyenin beklentileri doğrultusunda bu durumla
savaşmayı seçer; cemaat mensupları da asli işleri olan hizmeti bırakıp
cidalin şehvetine kendilerini kaptırmaya devam ederlerse, bu bahsettiğim
olumlu gelişmeler daha uzun bir zamana yayılmak durumunda kalabilir. Bu
noktadan sonra neler olacağını zamanla göreceğiz.
Cemaat olmak
Bu son krizde beni en çok şaşırtan, kendilerine muhabbet fedaisi,
hizmet gönüllüsü gibi vasıflar seçen insanların, özellikle sosyal medyadaki
bireysel tavırları oldu. Sadece hepimizin karşı olması gereken
yolsuzluk-hırsızlık-usulsüzlük konularına karşı değil; bir dakika, bu işin
içinde bir iş olmasın? diye tereddüt etmeye yeltenen hemen herkese amansız bir
hırsız yandaşı yaftası vurmaya kalkışmaları beni derinden etkiledi. Cemaate
yakın yayın organlarının daha soruşturmalar başladığı gün savcılardan evvel
okuyucularına bilgi taşıma telaşı, ilgimi en çok çeken konuların başındaydı.
Evet, ortada ciddi bir sorun ve mücadele olduğu belli idi ama, daha dün
muhabbet dışında işi olmadığını deklare eden insanların bir anda merkezi bir
noktadan sinyal almışçasına amansız bir propaganda makinesine dönüşmesi, şu
yaşımda benim için son derece eğitici tecrübelerden birisi oldu. Sanıyorum bu
kriz günleri geçtiğinde, başta kendileri muhabbet fedaisi sıfatını uygun
gören insanlar olmak üzere, utanacağımız çok şey olacak. Özellikle kendisinden
Hz. Pir diye bahsettikleri Bediüzzaman Said Nursinin adavet (düşmanlık)
edeceksen, önce kendi içindeki adavete adavet et düsturunu bunda bir kaç
yıl sonra hatırlayınca, umuyorum, bu günkü davranışlarından derin bir pişmanlık
duyacaklar. Bu muhtemel dersi de özellikle gönül birlikteliği için bir araya
gelen insanlar açısından ben çok önemli buluyorum.
Yolsuzluk duyarlılığı
Yolsuzluk iddiaları adeta iktidarın mütemmim cüzü gibidir. Hele uzun
süren iktidar dönemlerinde hem kirlenme mukadder, hem de bu yönde olumsuz beklentiler
ziyadedir. Son olayların fitilini ateşleyen yolsuzluk iddialarının kamuoyunda
yolsuzluk konusunda yeniden bir bilinç ve farkındalık oluşturması her zaman
önemli bir kazanım olarak değerlendirilmeli. İnsanları peşinen mahkum etmeden,
yargının bağımsız ve adil bir biçimde işleyebileceği bir ortamı tesis etmek
adına bu tip kriz ve skandallardan öğreneceğimiz çok şey var.
Öte yandan, kontrolsüzce güç sahibi olan insanların, aynı zamanda nefis
sahibi olmaları nedeniyle bu tip tuzaklara daha kolay düşebileceğini gözden
ırak tutmadan, siyasi yozlaşma ve yolsuzlukların altında yatan temel sebebin
siyasi dengesizlikler ve muhalefet eksikliği olduğunu da sürekli hatırlamamız
gerekiyor. Siz ülkeyi alternatifsiz bir iktidarla baş başa bırakacak kadar sorumsuz
bir yaşam tarzı içinde iseniz, ülkeyi o iktidarı oluşturan insanların insafına
terk ediyorsunuz demektir. Ve özellikle Türkiye gibi bir ülkede, bu derece
kontrolsüz ve frensiz bir güce sahip olacak çok az kişinin arzu edilebilecek
bir öz kontrole sahip olabileceğini düşünüyorum.
Daha güçlü bir ülke için
Son olarak, bu ülkede son 15 yıla sığan değişimin çok hızlı cereyan
ettiğini ve henüz demokratik evrimimizi tamamlamak şöyle dursun, insani olarak
işin hemen başında olduğumuzu düşünenlerdenim. Neticede böyle krizleri, eğer
kendimizi mahvetmeden atlatabilirsek, ciddi birer toplumsal eğitim vesilesi
olarak değerlendirebiliriz kanaatindeyim. Son tahlilde, bizi öldürmeyen her
kriz bizi daha da güçlendirir. Buradan bir kez daha taraflara itidal ve basiret;
benim gibi sıradan vatandaşlara ise sabır ve sükunet diliyorum.
Mevlam görelim neyler, neylerse güzel eyler...
ÇOK OKUNANLAR
-
Alev alev yanan evini görünce gözyaşılarına hakim olamadı
-
Recep Uçar, Kasımpaşa - Antalyaspor maçını tribünden takip ediyor
-
Kadıköy’de tribünler kapalı gişe
-
Süper lig puan durumu! 15 Mayıs 2022 lig skor tablosu ve sıralama: GÜNCEL 37. hafta Süper lig fikstürü
-
New York’taki silahlı saldırıda 10 kişi hayatını kaybetti