Metrobüs güzergâhında bir durak adı olan Darülaceze, aynı zamanda tarihten gelen bir miras olma özelliği taşıyor. Dönemin padişahı Abdülhamit Han’ın emriyle ve kendi cebinden verdiği parayla inşasına başlanıyor. Ve kurulduğu günden buyana evsizlere hizmet veriyor. Darülaceze’nin nasıl kurulduğunu ve insanlık için ne demek olduğunu Darülaceze Müessese Müdürü Nevzat Bayhan’a sorduk.   Boğaziçi Gündem: Abdülhamit Han’ın eserlerinden biri olan Darülaceze’yi anlatır mısınız?   Nevzat Bayhan: Darülaceze’nin sosyolojik ve sembolik bir önemi var. Sosyolojik önemi; insanlar kimsesizlik duygusuna kapıldığı an, kimsesizlerin kimsesi olarak devletini yanında görebiliyorsa kimsesiz değildir. Kimsesizlerin devleti yanı başında hissettiği yerler de “darülaceze” benzeri kurumlardır. Belki günümüzde çok da önemsenecek bir durum gibi gelmez, ne de olsa her yerde barınacak bir yer bulabiliyor insanlar. Ama başlangıcına gittiğimizde 1800’li yıllarda çok sancılı geçiyormuş Osmanlı için. Tabi her savaş da ardında dul, yetim ve öksüz insanları bırakıyor. Bunların da sığınacakları tek yer “Dersaadeet” yani İstanbul. Hal böyle olunca İstanbul’da sokaklar dolup taşıyor. Dönemin yenilikçi padişahı Abdülhamit Han’da sokakta kalanlar için uygun mekânlar hazırlanmasını söylüyor. Haliç’in kıyısındaki Bahariye Mevlevihanesi bulunuyor. Fakat muhitin çok rutubetli olmasından dolayı yaşlılara zarar vereceği düşünülüyor. Başka bir yer bulmak için kasaplardan ciğerler alınıyor ve ağaçlara asılıyor. En son hangi ciğer kokmuşsa oraya karar veriliyor. Orası da Okmeydanı oluyor. Şahıs mülkü olduğu için arsayı satın almak gerekiyor. Kasada para olmadığı için Abdülhamit Han özel eşyalarını Müzayede Hane’ye götürüyor ve buradan nakit para toplanıyor. İnşaatın başına Halit Rıfat Paşa ve Memduh Paşa atanıyor. Çok önem verdiği için özel bir kanun geliştiriyor. Bir de sembolik durumu var buranın. Burası yapıldığı günden beri birleştiricilik görevini üstleniyor. Yani herkese açık bir şekilde hizmet veren bir kurum burası.


  Boğaziçi Gündem: Toplumdaki genel kanı, buranın yaşlı ve kimsesiz insanlara yardım eli uzatılan bir kurum olduğu yönünde; fakat burada çocukları da görüyoruz?   Nevzat Bayhan: Harp sonrası sadece dullar ya da yaşlılar kalmamıştı, kimsesiz çocuklar da evsiz kalmıştı. Şu anda da 0–6 yaş grubu arasında çocuklarımızı ağırlıyoruz. Onların da burada bütün imkânları karşılanıyor. Dediğiniz gibi öyle yanlış bir algı var.   Boğaziçi Gündem: İçerisinde cami, kilise ve sinagogu bulunduran Darülaceze, insanlığa nasıl bir mesaj veriyor?   Nevzat Bayhan: Bu bizim inançsal ve ulusal değerlerimizi ne kadar önemsediğimizi gösteriyor. Yani biz; “Kim olursan yine gel” felsefesinin hala yaşatıldığının bir örneğiyiz. İbadethaneler, farklı dinlere mensup sakinlerimiz için sürekli açık tutuluyor. Bu kurum; din, dil, kültür ve renk ayrımının olmaması gerektiğini 118 senedir gösteriyor.


  Boğaziçi Gündem: Başarılı bir yönetici ve kültür insanı olarak Darülaceze’ye ne gibi katkılar sağlayacaksınız?   Nevzat Bayhan: Darülaceze’ye girerken Darül-Şefkat kapısından giriyorsunuz. Bu da çok anlamdır. Darül-Şefkat’ten insanlık kalesine girilir. Buraya da gelen insanların getireceği en güzel hediye şefkatleridir. Buranın yurt içine ve yurt dışına çok ciddi mesajlar verebilecek bir kurum olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla da burayı sadece hayatların geçtiği bir alan değil, bir kültür ve sanat alanı haline dönüştürmeye çalışıyorum. Bunu da 6 ay içerisinde otuza yakın etkinlik düzenleyerek gösterdiğimizi düşünüyorum.   Boğaziçi Gündem: Sayın Bayhan bize vakit ayırdığınız için teşekkür eder çalışmalarınızda başarılar dileriz.   Nevzat Bayhan: Bende sizlere teşekkür eder, size uzun soluklu bir yayın hayatı dilerim.