Fert ve toplum ilişkilerinde en önemli etken dil ve bu dilin unsuru güzel konuşabilme. Ayrıca seslerin, sözlerin, vurguların, anlam ve heyecan duraklarını kurallarına uygun olarak söyleme biçimi olan diksiyon hayatımızın her yerinde ihtiyacımız olan bir araç. Bu mevzu üzerine çeşitli üniversitelerde güzel ve etkili konuşma, diksiyon, farkındalık, öfke kontrolü, ikna yöntemleri üzerine seminerler vermekte olan İstanbul1 TV muhabiri Serkan Aksarı, günlük hayatımızda büyük bir ihtiyaç haline gelen diksiyonu, nasıl ve ne şekilde daha etkin kullanmanın yollarını gösteriyor.
 
Topluluk içinde harflerin yanlış seslendirildiğini ve doğru konuşmanın önemsenmediğini dile getiren Aksarı, “Bir kere günlük iletişim sürecimizde yanlış kullandığımız kelimeler var, buna çoğumuz dikkat etmiyoruz ya da umursamıyoruz mesela direkt yerine direk kelimesini kullanıyoruz sondaki “t” harfini de çıkarmamız gerekir ya da ‘eşofman’ kelimesini ‘eşortman’ diye seslendiriyoruz. Yine en büyük eksiklerimizden biri de kelimeleri net seslendirmiyoruz buna dudak tembelliği diyoruz diksiyon teriminde” ifadelerinde bulundu.
 
Aksarı, “En basitinden ‘gazete’ye ‘gaste’, ‘hakikaten’e ‘hakkaten’, ‘dakika’ya ‘dakka’ diyerek kelimenin içindeki harfleri bazen farkında olarak bazen de fark etmeden yuvarlıyoruz; bunun örneklerini artırmamız mümkün. Ve ya konuşma yapacağımız toplantıya genelde ya hazırlıksız ya da geç gideriz ki bu iyi bir konuşmacının yapmaması gereken bir davranıştır. Hazırlık kısmı bir konuşmada önemlidir, mutlaka önceden konuşma yapacağımız yerde bir ön prova yapmalıyız bunun için kendimize zaman ayırmalıyız, bu hatalarımızı görmemiz açısından son derece önemlidir. Özellikle sürekli sunum yapan ya da topluluk karşısında konuşma yapanlar, mikrofon ve kürsüdeki duruşları da önemlidir, konuşmacı kürsüde kendinden emin olmalı, kâğıda bakarak konuşan kimseler genelde pek takip edilmezler ya da izleyenlere sıkıcı gelir. Mümkünse doğaçlama konuşma yapmak izleyicilerin merakını daha da canlı tutar.”
 
Topluluk karşısında en çok yapılan hatalardan birinin muhatap olunan kitlelerin kültürel eğitim ve yapısal özelliklerine uygun konuşma yapılmadığını söyleyen Aksarı, bunun en önemli sebebinin de hedef kitlenin tam olarak belirlenememeyişine bağlıyor. Aksarı, “Yapılan hatalardan biri de asalak ses dediğimiz kelimeleri kullanmamızdır bunlar ‘yani’, ‘şey’, ‘hımm’, ‘eee’ gibi sözcükleri konuşmalarımıza sık sık yansıtmamızdır, bu da konuya tam adapte olamayışımız ile alakalıdır. Bu sorunun en büyük nedenlerinden biri de yeterince kelime hazinemizin olmayışıdır. Bir de telâffuz hatalarımız vardır. Telaffuz hatalarımızın baş sebebi dudak tembelliğidir. Harfleri gerçek sesinde değil de farklı seste okumak, buna örnek olabilir. Diksiyon eğitimi alan bireyler bu konuda daha donanımlıdırlar ve harfleri yanlış seslendirmezler” dedi.
 
Hitabet kötü olunca değer de gidiyor
 
Hitabet ve diksiyon konusunda eğitim verilmesini söyleyen Aksarı, “Hitabet gücü geliştirilebilir. Eğitim her konuda şart olduğu gibi bu konuda da şarttır. Özellikle okullarda gençlerimizin Türkçelerinde hem konuşma hem de yazma konusuna baktığımızda oldukça ilginç bir durum gözler önüne seriliyor; zira gençler birbirine ‘kanka’, ‘pampa’ gibi söylemlerle hitap ediyor. Mesela internette yazışırken de ‘slm hcm’ gibi söylemlerle kelimenin içi boşaltılıyor. Oysaki bu önemsenmeyen kısaltmalar belli bir süre sonra alışkanlık haline gelmiş ve dilimize tam olarak oturmuş. Hep söylemişimdir ilkokullarda başlamak üzere mutlaka ‘güzel konuşma’ adlı bir ders konulmalı ve bu ders zorunlu olmalı. Öğrenmek istediğimiz alan ne olursa olsun hiçbir şey imkânsız değildir yeter ki geliştirmek istediğimiz alanı hedeflerimiz arasına koyalım, eminim ki o zaman kimse bizi tutamayacaktır.
 
Doğru nefes diyaframla olur
 
Soluk alırken birçoğumuz küçüklükten gelen alışkanlıkla doğru nefes alamaz hale geliyor. Doğru nefes tıpkı bir otomobilin yakıtı gibidirü; eğer aracınızı doğru ve güvenilir bir yakıtla doldurursanız o zaman teklemeden, yolda kalmadan uzun yıllar aracınızı sağlam bir şekilde kullanırsınız, aksi durumdaysa tamirciden çıkamazsınız. Doğru nefes almak demek diyafram nefesini kullanmak demektir; bu da göğüs boşluğunu karın boşluğundan ayıran kası nefes alırken daha etkin kullanmak anlamına gelir. Kas-kiriş karışımı bir organ olan diyafram, göğüs kafesine bağlıdır. Solunumda görev alır ve çalışması beynin iki diyafram siniri aracılığıyla yönlendirilir. Diyafram kasımız, nefes aldığımızda kasılır ve düzleşir. Nefes verdiğimizde ise gevşer ve kubbeleşir. Genelde göğüs nefesi alıyoruz ki bu yanlış bir nefes alma tekniğidir. Sadece göğsün üst kısmından akciğerleri çok zorlayarak nefes alıp vermek enerjimizi verimli kullanmadığımız anlamına gelir. Akciğerler görevini tam anlamıyla yerine getiremez. Bu şekilde bir nefes almada 500 -700 cc hava akciğerlere dolar. Diyafram kası, omurga kasları ve boyun kasları tam fonksiyonel kullanıldığında akciğerlere 2500-3000 cc hava doldurulur ki bu da akciğerlerimizin tam olarak görevini yerine getirmiş oluruz.
 
İnsanlar iyi konuşan ya da konuşamayan kişileri çok rahat ayırt ederler ve dikkatlerinden kaçmaz, iyi konuşanlar, diksiyonu düzgün olanlar, olmayanlara göre her zaman bir adım öndedirler ben bu farkı eğitimlerimde katılımcılara anlatıyorum. Mutlaka kişisel gelişimin önemli parçalarından biri olan diksiyon ve hitabet eksikliğini bireyler mutlaka çözüme kavuşturmalıdır. Bunun çözümün ilk şartı ise diyaframdan geçer” açıklamalarında bulundu.
 
Hangi meslekten olursanız olun iyi konuşmalısınız
 
Aksarı, “Bence hangi meslekten olursanız olun iyi konuşmalısınız. Mesleğinizle ilgili mutlaka bilgi birikiminizi tamamlamalı ve bunu güzel ve anlaşılır bir dille muhataplarınıza anlatmalısınız. Bu ihtiyaç bu yüzyılda kaçınılmaz bir durumdur.
 
Bence kendimizi çok teknolojiye dayandırmazsak bazı noktalarda daha da verimli olur. Teknoloji büyük bir nimet, sadece nimet olması bizim elimizde. Elimizden kaçırınca nimet olmaktan çıkıp illet olmaya gidiyor. Eğer baştan sona sadece yaptığımız sunumdan bilgisayardaki yazıyı okuyorsak bu haliyle teknolojiyi olumsuz kullanmışız demektir, o yüzden mutlaka çok okuyup teknolojiyi bir hap gibi küçük küçük ihtiyaçlarda kullanmalıyız. Gelişimimizi etkilememeli, bizi tembelleştirmemeli, üretkenliğimize engel olmamalı. Konuşma yapmadan önce konularına iyi hazırlanılmalıdır.  Mutlaka anlatılan konuların içine küçük yaşanmış hikâyeler katılmalıdır. Bu insanların ilgisini daha çok çekecektir; çünkü yaşanmış örnekler insanlara çok daha keyifli ve inandırıcı gelir. Konunun içeriğine göre konuşma yapanlar dinleme durumunu canlı tutmak için katımcılara küçük sorular sorabilir” dedi.